Yaşamın her safhasında Öğretmenlerimiz

TAKİP ET

Endüstriyel toplumda önemli günler ne kadar çoğalırsa çoğalsın, bazıları var ki yüklendikleri anlam ve misyon hiçbir zaman azalmıyor. Çok uluslu firmaların pazarlama amaçlı günlerinin kapsamına girmeden değer bulan bu günlerin biride Öğretmenler Günü.

“Öğretmenler Günü” nü her yıl 24 Kasım’da kutluyoruz. 24-30 Kasım tarihleri arasındaki sürede “Öğretmenler Haftası” nı. Ulu önderimizin geleceğimizi emanet ettiği öğretmenlerimizin bir güne, bir haftaya sığdırılamayacak sembol günlerine dair eğitimle de iştigal eden olarak yazmak istiyorum.

Yakın geçmişe kadar önemli, üzerinde durulması, anımsanması gereken bir konunun yılda bir kez gündeme gelmesi, o konuda etkinlikler düzenlenmesi, hatta tüm hasletin bir kerede tüketilmesi konusunda muhalif olmasam da kayıtsızdım. Ama birkaç yıldır bende farklı düşünüyorum. Değer verdiğimiz kişi ve kurumlara her gün, her an duymamız, göstermemiz gereken sevgiyi yılda bir kez de taçlandırmamız fevkalade güzel bir davranış. Ayrıca kabul etmemiz gerekir ki, İstanbul gibi metropollerde yaşayanlar sevgilerinde, uslarında zerre kadar azlık olmasa da koşulların, hatta yaşamın kendisinin güçlüklerinden dolayı zaten sevdiklerine sevgilerini sunabilmekten yoksundurlar. Bu nedenle hiç olmazsa yılın belli günlerinde programlarını denkleştirerek sevgilerini sunabilme, ihmallerini telafi edebilme şansını yakalayabildikleri için bende bu günleri oldukça önemser oldum.

Öğretmenlik bir meslek, öğretmende, öğretme işini görev edinen kişi… Kişinin öğretmen olabilmesi için öğretmen yetiştiren bir okulu bitirmesi, bu konudaki gerekli formasyonu almış olması gerekiyor. Ancak yaşam çizgimiz süresince bir de bu akademik formasyona tabi olmadan bize eğitici olanlar vardır. Ben en az İslampaşa İlkokulunun da ki Şuayip Demirci öğretmenim, Lisedeki Nurhayat Mercan, Sevil Mahmutoğlu, Üniversitede ki Orhan Türkdoğan, Hayati Doğanay, master dönemimdeki Hayri Ülgen, Tamer Koçel hocalarım, hatta Amerika da seminerlerine katıldığım Brigitte kadar üzerimde emeği olan, dağarcıklarındakilerden benim ihtiyacım olanları bana veren “değerli büyüklerimi, eğitmenlerimi” de her zaman aynı duyguyla anımsar, saygıyla, hürmetle ellerinden öperim.

Eğitimime, üzerime katkısı olan tüm öğretmenlerimi temsilen her dönemden bir iki öğretmenimin ismini yazabildim. Yakup Özkan’dan üniversite tercihimi belirlemede birinci derecede etkili olan Yaşar Bulgurcu’ya, Yıldırım Öner’den (halen yazılarımı düzenli okuyan) Sadrettin Haşıloğlu hocama kadar hepsine saygılarımı arz ediyorum.

Formasyona tabi olmadan eğitimlerimize katkısı olanların bir kısmını tanırız, biliriz ve onların farkındayız. Bir de farkında olmadan dağarcığımızı geliştirmemize katkısı olanlar var. Bunlar bazen yanımızda, evimizde çalışan bir mesai arkadaşımız, alışveriş ettiğimiz bir yerin mensubu, hatta aracına bindiğimiz bir sürücü de olabilir. Hepsine müteşekkiriz. Her kesin olduğu gibi benimde isimlerini sıralayarak, her birini saygıyla anmak isteyeceğim üzerimde emeği olan, kendilerinden hem mesleki, hem de insanı değerler edindiğim öğretmenlerim var. Yüksek lisans öğrenciliğim döneminde ADEL FABER kalemlerinin isim babası Adnan Ellialtı (rahmetli) yanında Tahtakale’de 4,5 yıl çalıştım. İş başında, seyahatlerde, gün bitiminde; pazarı, hedef müşteriyi, zamanlamayı, ürün geliştirmeyi, müşteri geliştirmeyi ve tekilayı tanımamda bana çok katkı sağladı. Sonra Evyap Grubunda ve Sagra’da yüklediği rütbe ve sorumlulukların altından kolayca kalkabilmeme laf aralarında verdiği öğütlerle katkı sağlayan Ergun Karagöz. Maliyetleri düşürmede en önemli tasarruf kaleminin karlılığı ve performansı artırmak olduğu, kendisinden öğrendiklerimden ve uygulamaya özen gösterdiklerimden sadece bir tanesi. Bir diğer eğitmenim İbrahim Arıkan (rahmetli oldu). Aslında o meslek olarak da öğretmen. Ama bana Fizik değil, eğitimini aldığım, başkalarına da öğreticisi olduğum “yönetim” konusunda örnek oldu. Hem de olgun dönemimde. Onun için Türkiye’de adı “çağdaş ve modern eğitim” kavramıyla birlikte anılan Sayın İbrahim ARIKAN da benim için 24 Kasımların baş öğretmenlerindendir. Tabiî ki her biri doğal baş öğretmenim olan (hepimiz içinde aynı) Sevgili Annem Aynur’un, babam Cevri’nin de haklarını teslim ederek ellerinden öpüyor, sağlıklı uzun ömürler diliyorum.

Öğretmenlerimiz, aile ortamından çıkıp toplumsal hayata ilk adımlarımızı attığımız ana okulundan itibaren (üniversite bitene kadar değil) yaşamımızın her safhasında hep yanı başımızda olan ebeveynlerimiz dışında muhatap olduğumuz ilk sosyal otoritedir bizler için. Düşünce ve davranış biçimlerimizin olgunlaşmasında ebeveynlerimizin de önüne geçebildiklerinden tarih boyunca tüm toplumlar tarafından yüceltilmişlerdir. Bana bir harf öğretenin kölesi olurum ifadesi, bunun en belirgin örneğidir.

Bir dönem yeterince eğitilmeden, yetiştirici kıvamı kazandırılmadan mesleğe soyundurulanların aksine son yıllarda üniversitelerimizin öğretmen yetiştiren bölümlerine daha seçkin öğrencilerin  başvurduğunu memnuniyete gözlüyoruz. Günümüzde mesleğinin hakkını; bilgi dağarcığı ve duruşu ile, kültürü ile verebilecek gençlerin tercih etmesiyle Büyük Atatürk’ün dediği gibi öğretmenler geleceğin öğretmenlerini de,  diğer bir çok meslek erbabının da, kısaca gelecek nesillerimizin de gönül huzuruyla teminatı olacaklardır.

Atatürk yeni Türkiye'nin yaratılmasında öğretmenlere büyük görevler düştüğü inancındaydı. Bu yaklaşım gereği çağdaş bir ulus olmamız için eğitimin, öğretimin yayılmasından, yaygınlaşmasından yanaydı ve cumhuriyetin ilanıyla birlikte yurdumuzun her yanına yeni okullar açılmaya başladı. 1928 yılında Arap harflerinin kaldırılıp yerine bugün kullanmakta olduğumuz Türk harflerinin kabulü sonrası okuma - yazmayı yaygınlaştırmak için okul çağı dışındaki yurttaşlara okuma - yazma öğreten “Millet Mektepleri” ni açtırdı. Bu okullarda yazı tahtasının başına geçerek kendisi de bizzat dersler verdi. 24 Kasım, 11 Kasım 1928 günü Bakanlar Kurulunun Ata'ya Başöğretmenlik sıfatını vermesinden sonra Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür. Başöğretmenimizin “ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir” dediği öğretmenleri olarak, O’nun 100. doğum yıldönümü olan 1981 yılından itibaren de her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlamaktayız.

Daha sonraki yıllarda tek günlük programı geliştirilerek 24-30 Kasım tarihleri arasındaki süreyi “Öğretmenler Haftası” olarak kutlamaya başladık. Hafta boyunca da öğretmenlik mesleğinin ve öğretmenlerin önemini kavratmak, öğretmenlerimize kamunun, kurumların ve bireylerin verdiği değeri belirtmek, onları onurlandırmak amacıyla etkinlikler düzenlenmektedir. Bu sayede de öğretmenleri ve öğretmenliği toplumun gündeminde tutmak mümkün olmakta, gençlere öğretmenlik mesleğini tanıtmak ve benimsetmek için ayrı bir önem kazanmaktadır.

Ancak, Türkiye’de 1981yılından beri her yıl 24 Kasım’da kutlanılırken birkaç yıldır Dünyada Öğretmenler Gününün 5 Ekim’de kutlandığı, bununla çelişildiği vurgulanmaktadır.

5 Ekim Günü, 1966 yılında Paris'te gerçekleşen “Öğretmenlerin Statüsü Hükümetler arası Özel Konferansı”'nın sona erip UNESCO temsilcileri ile ILO tarafından “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi”'ni oybirliği ile kabul edilişinin yıldönümüdür. Aynı şekilde kendi kültürel ve tarihi özelliklerine, okul tatil günlerine göre çeşitli ülkelerde farklı tarihleri Öğretmenler Günü olarak belirlemiştir. Örneğin 12 Arap ülkesinde her yıl 28 Şubat günü, Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. Kısa anımsatmadan sonra 1994’den çok önce takvimimize giren 24 Kasım’ın; Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün "Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gün olan 24 Kasım 1928’ın 24 Kasım’ının bizim için doğru olduğunu düşünüyorum.

Bu vesile ile tüm öğretmenlerimizin Öğretmenleri Gününü kutluyor, selam ve sevgilerimi arz ediyorum.