Baro Seçimleri

TAKİP ET

Biz,  Müslüman insanlarız elhamdulillah

Biz,  Müslüman insanlarız elhamdulillah. Dolayısıyla, tüm yaşananlara ve yaşadıklarımıza İslam’ın penceresinden bakmalıyız.  Eğer, nakle amade olmayan ve dolayısıyla hiçbir kıymeti ve ehemmiyeti bulunmayan, doğruyu ve yanlışı, hakkı ve batılı, güzeli ve çirkini, faydalı ve zararlıyı ayırdetme kabiliyyetini yitirmiş böyle bir akılla, cereyan eden hadiseleri ve yaşadıklarımızı değerlendirirsek doğruyu tespit etmiş olamayabiliriz. Nitekim Müslüman, tüm yaşananlara, yaşadıklarına, mevcudata ve mükevvenata İslam’ın penceresinden  bakar/bakmalıdır.   Müslümanlar “Ey iman edenler! Kendinizi ana babanız ve yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kişiler olun (menfaatiniz ve yakınlarınızın hatırı için doğruluktan ayrılıp yalançı şahitliği yapmayınız. Zira Allah’ın belası ve laneti yalancılar üzerinedir.” (1)  ayeti celilesi mucibince, yapacağı şahadet yakınları ve ahbabları aleyhinde bir sonuç doğuracak olsada adaletten ayrılmamaları ile emrolunmuştur.   Müslüman insan, bir topluma olan kininden, kızgınlığından ve sevgisizliğinden dolayı adaletten ayrılamaz. Böyle bir hareket içerisinde bulunan kişi, adaleti gözetmediğinden dolayı zulmetmiş olur, dolayısıyla zalimler sınıfında yer alır.   Çünkü Hz. Allah Kuran-ı Keriminde “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan ve adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kin ve nefretiniz sizi asla onlara karşı adaletsizliğe sevketmesin.” (2)  buyurmuştur.   Yine Yüce Mevla, “Allah size mutlaka emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” (3) buyurarak bir kez daha adalete dikkatimizi çekmiş, adaletle hükmetmeyi, adaletli olmayı bizlere emir buyurmuştur.   İslam dinimizde ki adalet ile ilgili bu temel prensipleri belirttikten sonra şunu ifade etmeliyim ki, hiçbir politik yaklaşım ve kaygı içerisinde olmadan hadiseyi değerlendirmeye çalışacağım.   Değerlendirmelerimizi medyada çıkan haberlerin üzerine bina ettiğimizi konuya giriş yapmadan ifade etmekte fayda görüyorum.   1-      Geçen hafta sonu Rize Barosu, yaptığı kongre ile yeni başkanını seçti. Hayırlı olsun. Kongre sonrası medyada bir takım iddialar ortaya atıldı. Bu iddialardan biri, ‘Bir avukat hanımı, bir polis müdürü arayarak oyunu (rey) yönledirmeye çalışmış. Tehditkar bir üslupta kullanmış’. Şimdi sormak lazım, plis müdürünün Baro seçimleriyle ne gibi bir işi olabilir? Her insanın desteklediği siyasi  partisi olabilir, fakat makamlarımızı siyasi emellere ulaşmak için kullanamayız. Makamların siyasi bir metaa/ menfaate  ulaşılması için araç olarak kullanılması makamın saygınlığına gölge düşürür. Ayrıca, böyle bir eylem içerisine girmek hukuken suçtur. Emniyet Müdürlüğü, bu iddiaları titizlikle araştırmalı, iddiaların doğruluğu veya yanlışlığını tespit etmeli ve gerekli hukuki uygulamayı yapmalıdır. Hukuk ve adalet bunu gerektirir.   2-      Aktif ve resmi  siyasi hayatı olan bir kişinin Baro Başkanı olmasında hukuken bir mahsur yoksada etik olarak başkan olmasını doğru bulmuyorum.  Medyaya yansıdığına göre yaptığı konuşmada  Başkan Çoruh, Beni, Başbakan’a yakın olmakla eleştirenlere diyorum ki, ben rahatlıkla Sayın Başbakanla görüşebiliyorsam, bundan sizler de yararlanmayacak mısınız? Yeni mezun bir avukat kardeşimiz hakim tarafından azarlandığında siyaset kurumunu kullanmak gerekiyorsa, ben onu kullanmayayım mı, o avukat arkadaşımı savunmayayım mı?” ifadelerini kullanmış. Bu ifade, maddenin başında kullandığım ifadeyi destekler mahiyettedir. Ayrıca Sayın Çoruh’un, Baro’yu politik düşüncelerinin etkisi altında yöneteceğininde ispatı niteliğindendir.  Sayın Çoruh’un, siyasi bir düşüncesi, siyaset yaptığı bir partisi olabilir. Ancak Baro, siyasi bir partinin yan organı olarak yönetilmemelidir. Ayrıca,  yeni mezun olan bir avukatı savunmakta, desteklemekte Baro’nun gücü yeterlidir sayın Çoruh.  Baro, kurumsal  gücüyle mağdur bir avukatını savunmaktan aciz olamaz, olmamalıdır. Ben, Baro’nun, hiçbir siyasi partinin desteğine ihtiyaç duymadan gücünün yeterli olduğunu düşünüyorum. Bunlara ilaveten, yeni dönemde Baro, siyasete angaje olmuş görünümü vermemeli, siyasetin, siyasilerin etkisi altında kalmamalı, onların sözcülüğünü yapmamalıdır.  Başkanı siyasi olsada kurum bağımsız olmalıdır.   3-      Kongrede konuşma yapan Avukat Rıfat Uluşahin, bir takım iddialar ortaya atmıştır. Eğer bu iddialar doğruysa durum vahim demektir. Adaletsizlik, hukuksuzluk  bataklığına batılmış demektir. Eğer Sayın Uluşahin’in ifadeleri doğrunun kendisi değilse, yaptığı müfterilikten başka bir şey değildir. İfadelerinin muhatapları salonda olduğuna göre, Kongrede konuşmasını yaptıktan sonra  salonu terketmemeliydi Uluşahin. Bu hareket hem etik değildir, hemde ‘iddialar doğru olmayabilir’ düşüncesinin perçinlenmesine  katkı sağlamaktadır. Salonda kalmalı, muhataplarının cevaplarını dinlemeliydi.   4-      Avukat Muzaffer Derya Çalışkan adaylığını ilan etti. Fakat, adaylığı üç gün sürdü. Geri çekilmesinin sebebi  ile ilgili bir takım iddialar ortaya atıldı. Muzeffer Derya ile hareket eden avukatlara hakaret edildiği, siyasiler tarafından baskı yapılıp oylarının yönlendirilmek istendiği, tehditler vs.  Bunların tümünün gerçek olmadığını umut ediyorum.   Ak Partinin genel olarak ‘ya benimlesin yada bertaraf olursun’ şeklinde bir duruşu var. Bu davranış, bunalımlı bir ruh halinin yansımasıdır. Bütün kurumların ve  kuruluşların kendi arzu ve isteği doğrultusunda şekillenmesini istiyor.  Ak Parti, bu yanlış tutumundan vaz geçmelidir.  Dolayısıyla ‘siyasilerin baskısı’ nın  doğru olduğu ispat edilirse şaşırtıcı bir tabloyla karşılaşmış olmam.   Baro seçimleri ile ilgili en çok merak ettiğim ise şudur; kendilerine tehdit ve hakaret yapıldığını iddia eden, başta Deya Çalışkan olmak üzere diğer  avukatlar neden hukuki bir süreç başlatmamışlardır? Birinin tehditi ve hakaretine maruz kalıp ssssizce bir kenara oturmak, sadece ağlayıp sızlanmak ne kadar mantıklı?  Bu duruş onurlu bir duruşmu? Biz çıktık konuştuk, yapılanları anlattık demek iddiaların ispatı için yeterli mi? Yoksa korkaklığın veya sözün doğru olmadığının  bir emaresi mi bu davranış?   Muzaffer Derya Çalışkan, seçime az bir zaman kala adaylığını ilan etti, hiçbir çalışmada yapmadı. Kongrede alacağı oy belli, 20 kişi kongreye katılmamıştı. Aday olsaydı belki, 3 veya 5 tane daha fazladan oy alabilirdi.   Siyasi baskı ve hakaretleri öne sürerek adaylıktan çekileceksin, buna rağmen hiçbir hukuki yola başvurmayacaksın ve sonuç olarak yirmiye yakın avukatı diğer avukat arkadaşlarıyla karşı karşıya getireceksin. Bu hareket ne kadar adil, ne kadar vicdanla bağdaşır?   Sonuç olarak, bu olayın haklı tarafı kim? Bence bu olayın haklı tarafı yok….   1-      Nisa- 135 2-      Maide- 8 3-      Nisa- 58